31 Tem 2010

CarrefourSA'nın ahlaksız pazarlama politikası!

Minik kuzenimin doğum gününe hediye almak üzere gittiğim Tekira'daki CarrefourSA'da bakın başıma neler geldi!
Öncelikle oyuncak reyonunda kuzenimin istediği Monopoly oyununu aradım ve bir çok çeşidini buldum ( 5-6 çeşit Monopoly oyunu ve bu tarzda başka oyunlar). Ne var ki beni ilgilendiren hiç bir oyunun altında ona ait fiyat etiketi yoktu. Başka fiyatlar vardı ve hepsi de aynı fiyat aralığındaydı yaklaşık 42-45TL aralığında sadece 3 başka oyuna ait etiketler itina ile çoğaltılıp yerleştirilmiş her oyunun altına. Bunun üzerine ben de herhangi bir oyunu alıp kasaya ödemeye gittim. Ancak kasiyer bana sadece 1TL karşılığında şu yukarıda yakmakta olduğum CarrefourSA kartını satmayı teklif etti (neden mi yaktım okuyun okuyun). İndirim varsa yararlanabilecekmişim. Elbette, hemen kayıt formunu doldurdu ve kartımı aldım. Kart geçirildi ve oyun okutuldu: DIT! 75TL! "Neden?" diye sordum. Oyunun altında 41,90TL olduğu yazıyordu. " Etiketler karışmıştır, iptal etmemi istiyorsanız iptal edeyim ancak yetkilinin gelmesi için biraz bekleyeceksiniz!" dedi. Lili arabadan anneanne ve dedesi ile beni beklediği için vaktimin olmadığını düşünerek hemen diğer oyunlardan uygun olanını almaya gittim (kaybettiğim süre 15dk) ancak uygun fiyatlı oyunu tesbit etmek ne mümkün. Sadece 3 oyunun fiyatı bulunmaktaydı. Ben de bütün oyunları (8 adet) kucağıma alarak tekrar kasaya yöneldim. Yolda müşteri hizmetlerinin önünden geçerken şikayet formu sordum, "Dış taraftalar hanımefendi kendiniz alacaksınız!" dedi yetkili bıyık altından elimdeki oyunlara gülerek. (Ha bir de komik duruma düştüm onların sorumsuzluğu yüzünden öyle mi? Yoksa bu bir sorumsuzluk değil de onların pazarlama politikası mıydı? Pek tabi, müşteri kasada büyük alışverişinden sonra o kasadaki dıtları umursamayacak ve toplu ödemeyi yaptıktan sonra 42 TL diye aldığı oyuna 75TL ödediğini bilmeyerek güzel kazanç elde edilir. Bunlar pazarlama dersinde öğrendiğim ahlaksız pazarlama yöntemlerindendi. Geçen dönem yüksek lisans derslerimde okumuştum ki uygulamada çok market bunu yapıyordu zaten biliyordum.) Oyunları kasada okutup, orada seçip ödedikten sonra paketletmeye gittim. Gördüm ki biraz önce sorduğum şikayet formlarının kutusunda bir tane bile yok. (Bu da bir tür şikayet atlatma politikası olsa gerek. ) Yetkiliye paketleme yaptırılırken "Şikayet formu yok orada, dalga mı geçiyorsunuz?" diye sordum. "Bitmiş hanımefendi, ben yetkiliye bildireyim, biraz bekleyin!" Bu biraz tam 35dk sürdü. Ödemelerle vs orada 60dk kaybettim. Sonunda yetkili pek kibar geldi; "Şikayet formlarımız bitmiş size A4 kağıdı vermemde bir sakınca var mı?" diye sordu bana. Yok artık o sinirle ve çocuğumun arabadaki halini düşünürken onları şikayet edecek gücüm bile kalmadı. Tam 1 saat sadece bir oyunu alabilmek için uğraştım ve oradaki terbiyeden yoksun sorumluların(!) bıyık altı gülüşlerine maruz kaldım. Bir daha oraya ayak basmam ya, yine de bir iki satır karalayıp sorunu bildirdim ancak şunu da sizlere yazmadan edemeyeceğim. Yetkili geldiğinde etiketleri her sabah yerlerine koyduklarını ancak onları sabah gelen müşterilerin (evet yanlış okumadınız müşterilerin) çıkarıp yırttıklarını söyledi. Hee belki de müşteriler onları çıkarıp, sonra başka etiketleri çoğaltıp her oyunun altına aynı etiketi koyuyorlardır. Hm hm, çok inandırıcıydı! Yine de bir o kadar alçakça! Bir kere o etiketleri aynı karton kartı bulup nerede bastıracaklar o müşteriler yahuuuu! Bu nasıl bir yalan? Nasıl bir terbiyesizlik? Nasıl bir suçlama?
Girdiyseniz CarrefourSA'nın sitesine verdiğim linkte şirketin değerleri sıralanmış görürsünüz. Bu değerler şirket çalışanlarının mirasıymış.
1. Saygı = hangi saygı anlamadım, bıyık altından gülmek saygı mıydı, ya vaktimi çalmak? Ya çocuğumun 1 saat arabada ağlaması ve sıcaktan bunalması? Saygı mı bu?
2. Doğruluk = Güleyim mi - ağlayayım mı? 10 tane oyuna 3 oyunun fiyatını yaz, kasada kazıkla sonra da doğruluktan bahset. Hangi doğruluk?
3. Dayanışma = Hep beraber halime güldüler. Dayanışmayı çok iyi biliyorlar. Afferim holdinge, müşterisini küçük düşürmeyi dayanışma kuralları çerçevesinde öğretmiş çalışanına. Bravo, alkışlıyorum!
4. İlerleme = Hangi yöne? Nereye ilerleyebilirsiniz ki müşteriniz olmadığı sürece! Yaktım o kartlarınızı yaktım!
5. Özgürlük= Orada gördüğüm özgürlük değil tamamen terbiyesizlikti. Ayıp ayıp!
6. Sorumluluk = Pes doğrusu hala bu kelimeyi ağzınıza alabiliyorsunuz demek!
7. Paylaşma= Paylaşın haksız kazancınızı. Dolandırın yanlış etiketlemeyle milleti paylaşın! Müşteri de enayiydi ya gidip gidip kendini ..... tööövbe töövbeee!!!

Yaa işte böyle, balık baştan kokar derlerdi eskiden. Sabancı öldüüü, mertlik bozuldu SA'larda demek ki! Ailesinden biri okuyorsa hemen söyleyeyim. Ben sizin yerinizde olsam bu büyük adamın mirasına saygımdan çekerdim eşovmanları gider bir CarrefourSA'ya sıradan müşteri gibi bir alışveriş yapmayı denerdim. Bakalım reklamlarınızdaki kadar keyifli mi alışveriş? Yok eğer bu politikayı siz öngörüp uygulatıyorsanız YAZIK ! O zaman daha yanan çok CarrefourSA kartı göreceksiniz.
Bir daha ASLA Carrefour SA - ASLA!!!

30 Tem 2010

Ice Frappe- taç

Dondurmam Gaymak gibi kolyelerime takım krema taç da yaptım. O alttaki dantel çok beyaz olduğu için çayla boyayıp rengini istediğim renge yaklaştırmıştım. Bunu paylaşmayı unutmuşum sanırım, sırası gelmişken hemen ekleyeyim dedim. Buradaki Ice Coffee Frappe isimli olanında ise kahve kullanmıştım renk değiştirici olarak.
Fotoğrafların birini minibüs beklerken dışarıda, diğerini ise minibüsün içinde çekmiştim. Doğru renkler sağdakinde ancak ben şu soldaki fotoğrafın renklerini daha çok sevdim nedense! Saçımın rengi bakır gibi yansımış, belki de bakır rengimi özledim. Belki de eski fotoğrafları andırmıştır renkleri ile bilmiyorum.

28 Tem 2010

Tokat yazması elbise

Tokat Yazmasının tarihi o kadar eski ki internette bulduğum bir kaynakta Evliya Çelebi'nin Tokat'ta imal edilen yazmalar için 1656'da "Beyaz pembe bezi diyar-ı Lahor’da yapılmaz. Güya altın gibi mücelladır. Kalemkar basma yüzü, münakkaş perdeleri gayet memduh olur” diyerek Tokat Yazmalarını övdüğünü buldum. Tokat en büyük yazma merkezi imiş geçmişte.
Bana ise bu bez kayınpederimden hediye. Kayınpederim bir zamanlar Türkiye Güreş Federasyonu - Organizasyon komitesinde iken Tokat'ta düzenledikleri Güreş müsabakalarında o zamanların Tokat Valisi rahmetli Recep Yazıcıoğlu tarafından hediye edilmiş bu yazma ona. Recep Yazıcıoğlu 1984 -89 yılları arasında Tokat valisi imiş. Demek ki bu bez o yıllar arasında hediye edilmiştir diye tahmin ediyorum.
Kumaşın üzerinde kullanılan dört çeşit baskı kalıbı var. Upuzun bir şerit olan bu kumaşın ortasında da kocaman bir ayçiçeği bulunuyordu. Hatta göğsümün üst kısmından yapraklarını görebiliyorsunuzdur.
Kumaşın taşıdığı bunca anıya saygımdan ona uygun bir kreasyon düşündüm. Kumaşa fazla zarar vermek istemedim. Bu yüzden pens ya da başka bir şey yok üzerinde. Üst kısmın tutması için ince lastik kullandım sadece ve üç tane boncuğun içinden geçirdiğim ince kurdele ile de boynuma bağladım kolye gibi. Eteklerini bile çevirip dikmedim, saçaklı bıraktım (kaçmaması için zigzag geçtim sadece!). Bütün doğallığını kullanmak istedim bu kumaşın.
Gönül isterdi ki bu kumaşlar yine bol miktarda üretilsin, ben de bunlardan bir koleksiyon hazırlayayım. Fikri bile heyecandan ellerimi terletiyor.
Geçelim aksesuarlara. Kemerimi ve boleromu kendim ördüm. Kemer tığ ile örüldü. Siz de yapmak isterseniz ben, Çelebi iplerinin, Simli Carmen Baby serisinden renk no: CRM-075 (krem renklisini) kullandım.
Kemer için uygun tığ ile 20 ilmek atıp geri dönüyoruz ve hep 2 ilmek atıp 2 ilmek öteye batıyoruz ve tekli trabzan ile kapatıyoruz. Her sıra bunları tekrarlıyoruz. Kemer yeterince uzayınca kenarlarına ben zincir çekerek upuzun saçaklar yaptım 4-5 tane her iki uca da. Siz isterseniz ilik bırakıp düğme de kullanabilirsiniz.
Boleroyu ise 10 numara şiş ile ördüm. Motifi burada anlatmıştım. Linkten faydalanabilirsiniz. İlmek sayısını kendinize ve elinizin ayarına göre ayarlayın. Örmeniz gereken bir dikdörtgen. İki ucu da birleştirince böyle basit bir bolero çıkıyor ortaya.
Kolumdaki gümüş bileziği ise Assortie'deki büyük indirimden kapmıştım buradaki kemerimle beraber.

26 Tem 2010

Beyazlara neon pembe

Geçen yıl aldığım beyaz penye kumaşı en sonunda Burda dergisinin bu ayki sayısında kalıbını bulduğum drapeli bir eteği dikerek değerlendirdim. Artan bir parça içe de üstümdeki tek kollu atleti diktim. Atletin kalıbı filan yok belli olduğu üzre tamamen dolaçlama olarak çıktı. Üst kısmın fazla esnemesini engellemek için artan penye şeritlerden örgü ördüm ve üst kenarlarına diktim. Artan kısımları da saçak olarak kestim. Öndeki saçaklar daha kısa iken arkadakileri daha uzun tuttum. Uzun süredir ne ile kombinleneceklerini kestiremediğim için öylece dolabımda durdular.
Dün minicik bir alışveriş turumda bu belimdeki neon pembe renkli kemeri Assortie'de %70 indirimli bulunca hemen aldım ve bu postta ne yazayım diye düşünürken bu kombinasyon çıktı ortaya.
Hemen moda blogları gibi yazıyorum;
Etek-bluz: Suzy
Neon pembe kemer: Assortie
Neon pembe oje: Flormar, klasik seri No-407
Neon pembe ruj: Flormar supershine- 521 (cesur kızların ruju:), buralarda hiç kimse kullanmıyor da ben ona bu yüzden böyle diyorum. Ayrıca kışın siyahlarla kullanırken şimdi yazın da beyazlarla süpper!!!

23 Tem 2010

"Sen Gülünce" takımım

Rengarenk kumaşlarla kolyeler ve taçlar yapmak çok zevkli bir uğraş. Belki de kumaşlarla uğraşmak bana değişik bir huzur veriyordur...
Kolyeyi hatırlayacaksınız zaten daha önce yayınlamıştım ama bir de tacım olsa diyordum. Artık tacım da var, takımımı güle güle takıyorum çünkü bana renkleri ile mutluluk veriyorlar. İsmi de kolyeyi yaptığımda ona bakarken gülümseyince geldi zaten.

Lili de görünce çok beğendi beni.
Lili: Annecim sen ne güzey omuşsun, çok güzelmiş elbisen, tacın, kolyen, sen ne güzeysin...
Suzy: Teşekkür ederim tatlım (ona tatlım denmesine bayılır), sen de çok güzelsin.
Lili: Hm hmmm, biliyoyum:)!!!

22 Tem 2010

Yağmur ve kararsızlık

(Pantalon kalıbı Burda dergisi 2009/11.)

Geçen kış diktiğim havuç pantalonu giyme cesaretini yeni buldum. O da geçen haftaların yağmurlu günlerinde kuaför yollarını tutacakken oldu. Hava bir yağıyor bir güneş açıyordu ve ben de üzerimdeki salaş kısa kollu hırkayı bir giyiyor bir çıkarıyordum ufak kuaför turumda.
Bazen insan ne giyeceğini değil ne hissedeceğini bile bilemiyor değişken havalarda. İnsanoğlu etrafındaki her olayın çekim gücünün etkisinde.
İstekleri karşılamak imkanlarca kısıtlı, imkanları arttırmak ise önce istekleri özümüzde güçlendirmekle başlıyor. Her şey zincir gibi birbirine bağlı ve zincirin geneline baktığınızda aslında sadece doğanın minik bir parçasıyız. Zor olan da bu. Bu kadar ufak olup içimizde bu kadar büyük bir gücü emaneten taşımak. Bu güç kabına sığamıyor tabi! Bu yüzden sürekli bir şeyler istiyor, bir yerlere ulaşmaya çalışıyoruz. Başarıları yakaladıkça daha büyüklerine koşuyor ve en tepeye oturduğumuzda her şeyi bırakıp yeni deneyimlere yelken açıyoruz. Yeni yeteneklerimizi keşfetmeye bakıyoruz. Çünkü hayatı yaşamaktan tuhaf bir haz alıyoruz. Bize verilen ve ruhumuzu taşıyan objenin - bedenimizin, fiziksel yeteneklerini keşfetme yollarına düşüyoruz.
Bazıları da reddedip kendi özündeki yetenekleri; başkalarını mutlu etmek için yaşıyor. Hayat onları bir nehir boyunca sürükeyip ölüm kapısına bırakıveriyor. Onlar bu dünyaya kendileri için gelseler bile o kadar hor davranıyorlar ki ruh ve bedenlerine, hayatları son bulduğunda "Ama ben yaşayamadım ki!" diyorlar. Ancak orada geri dönecek güç ve zaman yoktur, hatırlıyorlar hatta pişman oluyorlar...
Zamanı iyi değerlendirmek ve aldığımız her nefesin lezzetine varmak için her adımımızda kendimize bir pay olmalı. Dünyada mutsuz edilmeyi en son hak eden biz anneler - hanımlar değil miyiz? Biz değil miyiz bedenimizin tazeliğini feda edip başka bir varlığı yer yüzüne getirmek için ölümü bile göze alan. Evet, çok değerliyiz! O zaman neden kendimizi hayat sularına bırakıp bizi sürüklemesine izin verelim?

21 Tem 2010

Çizgili Mini Tulum

Bu tulumu lacivert ve beyaz çizgili, pamuklu poplin kumaşla çalıştım.
Yaz sıcakları bastırdıkça daha da ince kumaşlara kaçıyorum. Bu tulum da harika bir kurtarıcı oldu bu sıcaklarda, varlığı (fular hariç) hissedilmiyor bile.
Üst kısmının kalıbı Burda dergisinden daha önce çalıştığım ve bu bluzün kalıbı. Pantalon için ise üzerime hafif bol duran (38 beden) herhangi bir pantalon kalıbını kullandım. Paçaları dizime kadar biçtim ancak gözüme çok uzun geldiği için son anda duble paçaya çevirdim çünkü erkek çocuğu gibi duracaktı üzerimde o boyla. Böyle ise en azından "erkek çocuğundan az hallice" diyebilir miyiz?:D Yok yok, oje sürdüm o kadar, taç taktım efendim eeee söyleyeyim kırmızı ruj sürdüm...
Spor şıklık sevdiğim için günlük kıyafetlerimde feminen nüanslar ama spor kalıplar tercih ediyorum. Belki de o fiyonk olmasa tamamen spor görünebilirdi ama benden bir parça olması için bu kıyafette o romantik fiyonk orada durmalıydı.
Eee tulum bitmiş, Suzy giymiş, sözü uzatmayalım değil mi? Bu da size bir fikir olarak gönderildi blog evrenine işteeee....

20 Tem 2010

Drapeli elbise

İncecik bir penye kumaşla çalıştığım bu elbiseyi belden aşağıya artarak süzülen drapelerle daha hareketli bir görünüm vermeye çalıştım. Çünkü çok bol ve beni bu sıcaklarda çok rahat ettiren bir kıyafet istiyordum ama bunun olması için sıradan görünmeye gerek yok değil mi? Rengi ile yeterince iddialı olan bu elbisenin yapım aşamalarını da aşağıda gösteriyorum ama ondan önce söylemeliyim ki makinası olmayan da bunu kolaylıkla yapabilir. Ben bunu elde diktim, makinam bozuk olduğu zamanlarda. Zaten drapeli çalışmalarda biraz elde drapeleri şekillendirmek gerekiyor. Şimdi ben anlatmaya başlıyorum arzu eden aşağıya buyursun, arzu etmeyen en alta atlasın çünkü Lili uzun bir aradan sonra en sonunda bloğunda!
1. 66 cm - 220 cm dikdörtgen kumaşınızı hazırlayın ve yüzü yüzünüze bakacak şekilde serin.
2. Kumaşın üst iki ucundan tutup alt iki ucuna koyun. Böylelikle kumaşın kat yeri, çizimde noktalı çizgili yerlerde olduğu gibi üstte kalsın.
3. Kumaşı tekrar ikiye katlıyoruz ancak bu sefer dikine. Noktalı çizgili yerlerde görüldüğü gibi 3. şekilde.
4. Dördüncü şekilde kumaşımız aynen karşımızda ve biz artık onu şekillendirmeye başlıyoruz. Önce boyun oyuğu açın. Ben omuzda 10cm göğüse doğru 13 cm açıyorum (kat köşesinde) ve çok kapalı bir boyun oyuğu elde ediyorum. Tıpkı fotoğraftaki gibi. Ancak siz daha fazla açabilirsiniz elbette. Ben Lili'yi taşırken rahat etmek için böyle yapıyorum;). Sonra da elbiseyi aşağıya doğru eteğini şekillendiriyorum. Kol için 16 cm boşluk ayırınca oradan aşağıya 11 cm içeriye kesiyorum. Kırmızı çizgiler kesim yerleri.
5. Kumaşı 2 kata açıyoruz tekrar ve bu aşamada ortadan bir cetvel yardımı ile düz bir çizgi çekiyoruz aşağıya eteğe doğru ve drape atacağımız ortayı işaretliyoruz. Sonra kenarları kapatıyoruz ve drapeleri koltuk altından sonra 18 cm geçince şekillendirmeye başlıyoruz. Tabi drapeler aşağıya indikçe yoğunlaşmalı. Bu aşamada elbisenizin boyunu da arzu ettiğiniz kadar ayarlayabilirsiniz.
Son olarak boyun oyuğunu dikerek kapatın. Ya da benim gibi kumaşın kendisinden örgü şeritler hazırlayın ve onları yakanın sarkmaması için sabitleyici olarak oraya dikin. Hatta ben ön ve arkaya birer gül bile koydum.
Siz de elbisenizi bitirdiyseniz artık çıkabiliriz. Ama durun! Önce Lili'yi alalım:)

Bu da Lili'nin aynı kumaşla çalıştığım şortlu tulumu. Çok rahat bir tulum oldu çünkü bu kumaşı insan üstünde hissetmiyor bile. Ayrıca Lili de giyince "Çok güzel olmuş annecim, çok teşekkür ederim" dedi:) Poz vermek için de balkonu seçti bu sefer. Sanırım beğendi ama pozlarda bir utangaçlık seziyorum. Lili'ye ne oluyor böyle?...Hmmm?

19 Tem 2010

Zincir bolero ve kombinleri





Boncuklarla yapmayı istediğim boleroyu evde yeterli boncuğu el altında bulamayınca zincirle yaptım. Aslında zincirlerle uğraşmaktan nefret ederim ama fikrin çok hoş görüneceğini düşündüğüm için kendimi yapmaktan alıkoyamadım. Altındaki deri jarseyi şimdi fotoğraflamak için diktim. Sabrım yetseydi de bitirebilseydim boleroyu keşke. Bir gün bitirebilirsem size bitmiş halini de gösteririm. Şimdilik bu boleroya, daha fikir aşamasındayken talib olan arkadaşım Aytenkaya sorarım "Nasıl ama?"...
Bazı yorumlarda "Bu bolero nasıl giyilir, ya zincirleri nasıl ekleriz?" diye sorulunca ayrıntılı fotoğraf çektim. Bolero tıpkı yelek gibi kolları vardır; giyilir (en alttaki fotoğraf) ve kolye gibi de klipsi vardır; iliştirilir(en üstteki fotoğraf). Zincirleri de kolye yapmakta kullanılan haklka demirlerle birbirine tutturdum. Bir nevi takı işte ama kıyafet görünümüde.
Burada da başka bluz ve t_shirtle denedim. Sanırım önyargılarımı kırmalıyım. Yakışmaz sanıyordum oysa. Bana bunu yaptırdığın için çok teşekkür ederim Coşkun Hürsel:)

16 Tem 2010

İlaç çerçeve


Bu eseri kim yapmış olabilir? Elbette bir doktor. Ya kimdir bu doktor ki ilaçları çerçeve yapsın? Evet, evet bildiniz. Benim arkadaşım Muji bu. (Ondan bu yazılarımda bahsetmiştim size.)Farklı bir tasarım anlayışı ile beni her zaman şaşırtan bu kız bu sefer de ilaçları çerçeve yapmış ve ben de fikir olsun diye bloğuma koyuyorum. Ancak bunu yapacak olanları Muji uyarıyor:" ilaçlar sıcak ortamda eriyip renk atıyorlar. Cila belki önlem olabilir ancak ben denemedim" diyor.
Bence çok şirin ve eğlenceli görünüyor, hatta ilaçlara farklı bir gözle bakmamı sağladı diyebilirim. Onlardan hep nefret etmişimdir. Bana hep kötü anılarımı hatırlatırlar. Ancak bu çalışmada onları böyle komik görmek bana tuhaf bir intikam duygusu yaşattı. Baktıkça hallerine gülüyorum. "Yaaaa adamı böyle yaparlar" deyip Muji ile gurur duyuyorum. (artık nasıl hırs yaptıysam onlara:) Sözüm şudur ki bu çalışma harika bir geri dönüşüm projesi ve doktorlara çok güzel bir hediye fikri. Yine de bir uyarı yapmadan bu yazımı sonlandıramayacağım (annelik içgüdüsü işte:); "Asla ve asla 3 yaşından küçük çocuklu evlerde bu çalışma yapılmasın ve hediye edilecekse küçük çocuklu eve verilmesin. " derim.
Çocuklar her şeyi her yönü ile tanımaya çalışırlar ve buna tad alma duyusu mutlaka dahildir. Bir çocuk ilk defa gördüğü bir şeyi mutlaka inceler, koklar ve tadar. Siz ne öğretirseniz öğretin merakları sizin öğretilerinizden her zaman üstün gelecektir ve öğrenmek istediklerini kendi deneyimleriyle bilgi hafızalarına almak isteyecekler. Ancak böyle bir birey olduklarını hissederler. Görevimiz onlara öğretmenin yanında onları korumak da, bu yüzden bu çalışma yeni annelere yasak:) !!!

15 Tem 2010

Somon elbise

Bu yazın iki düğünü için hazırladığım abiye elbisemi somon rengi ile çalıştım. Üstteki siyah dantel bu elbiseyi tasarladığım gün hayat kurtarıcı olmuştu benim için. O olmasaydı bu elbise olmazdı. Ya da ilham kaynağım o oldu desem yeridir. Ne diksem diye hayal kurarken bir anda bu dantel ve onunla somon renginin uyumu geldi aklıma. Dantelin üzerine de çeşitli taşlar yapıştırdım ki parlasın ve biraz daha göz doldursun. Omzumdaki güller ve başımdaki taç bu kumaşı son minik üçgenine kadar kullandığımın kanıtıdır. İlaçlık bile kalmadı:) o kadar! Ama daha önce de bu somon tunik değişiminde ve bu taçta da onu kullanmıştım zaten. Görevini fazlası ile yaptı.
Tabi taçsız olmuyor böyle gecelerde. Saçım kısa olunca ne şık bir topuzum ne de lüle lüle dökülen iri buklelerim olabiliyor. Bu yüzden Suzy der ki "Taçsız çıkmam abiii!".
Az daha unutuyordum. Sol üstteki siyah dantel ojeleri ilk defa deneme fırsatı buldum. Bu elbiseyi ilk giydiğim gece onlarlaydım ancak itiraf edeyim anne olanlara göre değil, çok korumalısınız. Bir daha yapmam.
Elbiseme eşlik eden çantam da gelinlik çantamdır.
Bu aralar abiye fikri isteyenlere sanırım bir fikir olmuştur. Biraz nostaljik bir görüntü ile gecenin en farklı ve dikkat çekici hanımı olabilirsiniz. Üstelik bu kadar basit bir elbise ile... Bir de elbisenin büstten aşağıya salınması onu her vücut tipinde kadına yakışır kılıyor. Çünkü hoşça bütün hatları kapatıyor.
Bu noktada çok seçici olun; sevdiğiniz her model size yakışmayabilir. Vücut tipiniz abiye elbisenizi belirlemenizde çok belirgin rol oynamalıdır. Ancak bu şekilde şık olabilirsiniz. Aksi halde insanlar elbise güzel ama ona yakışmamış, şurası sarkmış, burası pörtlemiş gibi yorumlar yapar. Vücudunuzu tanıyarak işe başlayın ve kusurlu hissettiğiniz bölgeleri yazın, sonra iddialı olduğunuz yerleri...örneğin: bacaklarım kalın ama belim ince. Bunu yazdıktan sonra belinizin inceliğini ortaya çıkaracak modelleri seçip bacaklarınızı hoşça örtecek modellere yönelin. İşte bu kadar. Elbette kusurlu bölgeler birden fazla olabilir. O zaman da onları kapatacaka minik değişiklikler yapın elbisede ya da elbisenin üzerindeki aksesuarları coşturmaya bakın ki insanlar elbisenizin şıklığına bakarken sizin kusur diye gördüklerinizi göremesin:) Göz aldatmasına gidin. İşte benim yöntemlerim kendimce bu kadar.

14 Tem 2010

Siyah şapka taç

Bir arkadaşıma mavisini yaptıktan sonra bir gala gecesine giderken takmak için bunu da kendime yapmıştım. Şapkanın üstündeki çiçekler, bu kış bomba bir proje için yapılmışlardı ancak kısmet şapkamaymış. Bu arada geceye şuradaki elbisemi 2 saat önceden kısaltıp giyerek katıldım. Sonra elbise gözüme o kadar sade geldi ki çeşitli aksesuarlarla süslendim. Kafama şapka taç (geceye son 1 saat kala yapıldı), elime (kapıdan çıkmadan 5 dakika önce biçilip elde dikilen) dantel minik bir eldiven. Aşağıdaki fotoğraf da o geceden tek fotoğrafım. Artık ne görürsek:D

13 Tem 2010

Canı Lancome isteyen...

Uzun zaman oldu, hediye almıyorum ya da göz bebeklerimi bu kadar büyütecek hediyeler görmüyorum da unutuyor muyum? Her neyse, üstteki paleti görünce nutkum tutuldu; ne konuşabiliyorum ne de düşünebiliyorum. Onları sadece İSTİYORUUUMMM!!!
Siz de istiyorsanız hadi koşun, koşun... Yarışalım.

Mor etek


Düz bir dikdörtgen parçasını geniş bir lastiğe büzdürerek zigzag dikiş ile diktim. Alttaki astarın ucuna da danteller koydum. Çocuklara etek yapmak kadar kolay. Yine de henüz hiç giyemedim çünkü bu fotoğrafları çekerken bile rüzgar çok esiyordu, o zaman da ya pantalon ya da dar etek giymek farz oluyor.
Kumaşı hatırladım diyenler; evet yanılmıyorsunuz, bu elbiseden artanı sakladım sakladım ve bu sene onu değerlendirmeye karar verdim. Kemere de geçenlerde yaptığım deri broşumu taktım.

12 Tem 2010

Gelinliğim


Bir okurum gelinliğimi görmek istediğini yazmış gelin çiçeğimin altındaki yorumlara. Ben de cep telefonuma sakladığım bir fotoğrafı bulup yayınlıyorum. Gelinliğin arkasının fotoğrafı yok ama korse gibi bağlandığını söyleyebilirim. Tabi orada minik bir dekolte oluşuyor, korsenin bağlandığı yerde, o kadar.
Modelin formunu eşim bir dergide seçmişti ve "Sen böyle bir gelinlik giymelisin, vücut tipine bu yakışır" diye fikrini belirtmişti... Ben de o sene gümüş renkli gelinliklerin moda olması ile gözüm hep gümüş aramıştı ama bunu da kar tanesi gibi mağazada cansız mankenin üstünde görünce eşimle kendimizi onun önünde bulmuştuk.
Etek uçlarının üçgen şekilde inmesi modelin bana uyduğunu hissettirdi bana çünkü bütün derli topluluğunun yanında salaş bir şeyler bulunması benden bir parça gibi hissettirmişti.
Bu fotoğraflara bakmak insanı çok derin anılara götürüyor. Bu yüzden ben yazımı burada noktalıyorum, zira geçmiş şimdiyi yok ediyor kendisini düşündürürken!

9 Tem 2010

Pembe Dantelli Taç

Kocaman pembe bir tacı olsun istedi bu sarışın küçükhanım Suzy'den. Tacı yapıp ona götürünce de o kadar mutlu oldu ki anlatamam. Mutlu olması beni de mutlu etti, mutluluk böyle bulaşıcı ve bulaştıkça büğüyen bir şey... Gitti makyajını yaptııı ve amatör objektifime pozlar verdi.
Bense bu güzel ve tatlı yüzü itinayla bulandırdım fotoğraf programımda çünkü biliyorum ki bu yazım da bloğumdan yazı çalmayı otomatik programına bağlayanlar tarafından araklanacak ve ben yine yazımı onların sitesinde okuyacağım. Hiç bir başarı cezasız kalmıyor malesef! Ben alıştım!

8 Tem 2010

Çala Çala Bitiremediler!


Bloğumun yazılarını sağda solda çalındığını hep görüyordum. Aslında blog yazmaya başlarken bunun mutlaka başıma geleceğini de biliyordum. Yine de kızıma bir hatıra defteri bırakmak için bu bloğu yazmaya karar verdim. Belki bir gün annesinden uzakta kalırsa onun yaptığı yemekleri ya da bulduğu pratik fikirleri kolayca bulabileceği bir yer olsun istedim, hayatta zorlanmasın ve yokluğuma çok üzülmesin istedim. Hatta belki başkaları da faydalanır diye defterimi herkese açtım. Belli ki değer verip yanımda duran da çok. Yorumlarımda görüyorum, onlar beni en mutlu eden şeyler blog yazarlığında.
Bu günlerde bu hırsızlıklar öyle bir hal aldı ki okuyucularım bile bana "yazılarını şurada gördük, burada yayınlamışlar link vermeden" diye bildirmeye de başladı. Öyle bir site var ki sadece benim değil bir çok blog yazarının yazılarını çalmakla yetinmemiş yazılarımızın içindeki linleri bile yine bizden çaldığı kendi yazıların kendi sitesindeki URL'lara yönlendirmiş. PES!
Kendilerine kibarca yazılarmı kaldırmalarını söyledim ama henüz cevap yok! Olmasa bile bu yazıları Google spam'a bildirdim ve genelde bu sonuç veriyor. Sizler de çalınan yazılarınızı bu şekilde bildirebilirsiniz.
Dün akşam bir araştırma yaptım ve konuya ilişkin neredeyse bütün blogcuların yazılarını okudum. Bu linkten girerek aklıma en yatan sonuca ulaştım. Bahsedilen sistemi bir gündür bloğumda bulunduruyorum ve sonucunu henüz sizlere yazamıyorum ancak işe yarayacağına inanıyorum. http://www.embedanything.com/ u ziyaret ederek sizler de bloğunuza bunu kolaylıkla kurabilir ve en azından yazılarınızı çalacak olanların yazılarınızı kısmen yayınladıktan sonra sitenize yönlendirebilirsiniz. Yine de henüz bu tip bir sonuca ulaşamadım ama dileyen blogcu arkadaşım benden yazı kopyalayıp yayınlayabilir ve bunu yaptığını bana bildirerek sonucu hep beraber görmemize yardımcı olabilir. Sonra isterse elbette yazıyı kaldırır. Sadece deneyip hep beraber bu hırsızlıklardan kendimizi ne kadar koruyabiliriz, görmeliyiz.
Konuya ilişkin mutsuzluğumdan dolayı bu gün sizlere zevkli bir post yayınlayamıyorum. Umarım bu tip haksız davranışlarda bulunanlar yaptıklarının aslında kanunen bile yasak olduğunun bilincine varırlar. Cezaları hakkında çok detaylı yazı burada: http://www.samildemir.av.tr
Bilmem anlatabildim mi!

7 Tem 2010

Kamuflaj Desenli Tulum

Mangonun sitesinde gezinirken military serisine baka baka gözüm kamuflajlara alıştı. Bir de üstüne pazarda bu kumaşı bulunca aldım tabi.
Tulumun paçaları etek gibi görünsün istedim ki bu sert görünümlü kumaşın modeline biraz feminenlik katarak zıtlıkların esprilerinden yararlanayım. Bir de üstteki fırfırları ekledim ki fikrimi tamamlasın.
Eeee Üstü beğendin mi? Bu da sana:)

6 Tem 2010

Lili'den Tortellini

Lili en çok hamur işlerini seviyor, (kime çekmiş acaba;)! Makarnalara da bayılıyor. Ben de ara sıra mantı yapıp onu daha da çok sevindiriyorum çünkü mantı yapmak demek oyun da demek. Oyun hamuru oyuncakları ile bir çok eğlence çıkıyor Lili'ye ben hamur işi yaparken. Çaktırmadan yenilen hamurlar beni tek endişelendiren kısmı bu oyunun!
Şimdi sizlere Lili Usta'nın kendi elcağızlarıyle sizler için açtığı tortelliniyi anlatayım. Bu tortellini denilen şeyi uğraşmadan marketten de alıp pişirebilirsiniz. En güzel tortellininin Barilla'ya ait olduğunu söyleyebilirim. Yok ben ellerimle yapıp yediririm aileme diyorsanız o kadar da zor değil. Bildiğiniz peynirli mantı bu!
Malzemeler (2 kişilik):
1,5 su bar. un (hamur karılırken 2 bardak una tamamlanır)
1 yumurta
1/4 bardak su
1/2 çay kaşığı karbonat (soda)
(içine beyaz sert peynir ya da evde ne varsa!)
Yapılışı:
Hamuru karıyoruz ve unu yukarıda yazdığım gibi 2 bardağa hamuru kararken tamamlıyoruz. Mantılarda güzel olanı sert bir hamurunuzun olmasıdır. Gerekirse ve arzu ederseniz daha sert hamur için biraz daha un bile katabilirsiniz. Hamur hazırlanınca onu 30dk bekletin. Bekletirken onu 4 topa ayırıp üzerini kapatın. Köyde anneannem unla kapatırdı hamur toplarını ama ben temiz poşetle kapatıorum. Bundan sonra hamurunuzu yarın da açabilirsiniz. Buzdolabınızda 2 gün kadar sizi bekleyebilir. Sadece bu süre içinde hamur biraz kararacaktır, endişelenmeyin lezzetinde bir sorun olmaz ancak görüntü güzel olmayabilir.
Sıra açmaya gelince aşağıda Lili'nin 1-2 resimde size gösterdiği gibi hamur topunuzun üzerinden merdaneyi bir ileriiiii bir geriiii gezdirerek açın:) (Daha nasıl anlatsın yavrum bilmem ki:) Hamuru baklava hamuru gibi ince açmaya çalışmayın çünkü mantı yapıyoruz! Açtığınız hamurdan 2,5 cmlik kareler kesin ve içine peynirinizi koyun. Sonra hamuru üçgen olarak kapatın. Parmağınızı 5. resimdeki gibi üçgenin üzerine koyup kulakları kapatın. İşte katlama şekli de budur. Hepsini aynı sistemle yapınca kaynamış tuzlu su içinde gerektiği kadar pişirin.
Servisinde sebze sote yaptım. Sizler arzunuza göre istediğinizi koyabilirsiniz.


Sebze sote için: Julyen doğranmış sebzelere ihtiyacınız var. Havuç, kabak, mantar, domates, biber hatta soğan ve sarmısak arzuya göre...! Yüksek ateşte zeytin yağı ile hafif kızartıyoruz ve isterseniz kızarma esnasında soya sosu kullanabilirsiniz benim gibi. Ben onun lezzetinden vazgeçemiyorum. Kızartma sırasını sebzelerin sertliğine göre seçtim. En son da domatesleri ekleyerek hafif sulu ve ekşimsi bir sote elde ettim.
Tortellininin üzerine soteyi ve onun da üzerine yoğurdu koyarak tamamladım.

5 Tem 2010

Çizgili penye elbise

Herhangi bir atletinizi kalıp olarak kullanarak dikebileceğiniz çok pratik ve rahat bir elbise.
Şu anda yurt dışında olan kızkardeşim Üstü için diktim ve dün fotoğraflamak için elbiseyi test sürüşüne çıkardım. Sanırım bloğuma bakma şansı olursa bu onun için tatlı bir sürpriz olacak. Eminim o toplantılarda çok sıkılıyordur hele ki bu sıcaklarda:(
Üzülme Üstü, gelince seni İstanul'daki sıcaklarda rahat ettirecek birkaç parça cicin olacak. Bu sadece bir tanesi... Yalnız bu elbise pek rahatmış, bayıldım! Acaba diyorum sen diğer çizgili elbiseyi mi alsan... (pişkin abla edası ile uluslararası pazarlık yapma cesareti bile buluyorum:)
Hadi canııım, ne var bunda, ikisi de birbirinden şahane bu elbiselerin, sadece ben anneyim ve straples olanla rahat edemedim o kadar:(

2 Tem 2010

GD- Somon Ceket

Annemin somon renkli ceketi son anda atılmaktan kurtarıldı ve GD gerçekleştirildi (bilmeyenler için bloğumda GD= Geri Dönüşüm demektir!). O kadar büyüktü ki üzerimde önceki halini fotoğraflamadım yoksa bütün gününüz bana gülmekle geçerdi. Sağ alttaki küçücük resimde ceketten ne kadar kırptığım belli oluyordur zaten.
Gelelim kollardaki ve ceket eteğindeki detaylara. İpekyol kataloğunda burgulu kol detayı görmüştüm ve illa ki uygulamak istiyordum zaten. Sanırım bu modele cuk oturdu çünkü kendim daralttığım için bütün acemiliklerimi kapattı bu burgular. Ceketin kollarından ve eteğinden artanlarla yaptım onları. Daha da arttı ne büyük ceketmiş!
Anneciğime, bu ceketin rengi tam moda olduğu zaman atmaya karar verdiği ve önce bana söylediği için çok teşekkür ederim... Dün beni bu ceketle gördüğünde "Oooo, benim cekete baaaak!" dedi. Annem; ekten püften kel kızına gene kaftan oldu bak:) Çok teşekkür ederim bana GD'yi ve atmamayı öğrettiğin için!