Bu aralar Lili sürprizler yapmaya sardı. Zamanında yatınca sabahları mutlu uyanıyor genelde. O zaman da giyinince mutfağa gelip gözlerimi kapatarak yatak odasına gitmemi istiyor. Büyük sürpriz ise yapılan yataklar! Kendi yatağı da bizim yatağımız da düzeltilmiş şekilde hazır. Bu kadar büyüyüp bunları beni mutlu etmek için yapması bana çok özel hissettiriyor. Acaba onu büyütürken yanında olmam mı bu kadar etkili oldu, yani neredeyse ilk defa iyi ki iş bulamamışım diyeceğim.
Bir başka sürpiz ise yazdığı mektuplar. Aslında yazmayı bilenler onlara karalama diyebilir ama Lili onları okuyor bana. Genelde okuldan dönünce yemeğini yediririm ve akşam yemeğini ondan sonra hazırlarım. Ben yemek yaparken de o içeride bana ya resim yapar ya da mektup yazar. Gelip bana okur;
"Sevgili Anneciğim, evde ne kadar sıkıldım bilemezsin. Beni hemen Tete'ye (teyzeme) götür diyorum, Ata'yla Ege'yi özledim diyorum AMA SEEEN ANLAMIYORSUN." Mektup biter Lili devam eder: " Hep yemek hep yemek, offf sıkıldım bu evde."
Kocaman oldu ama hala çok ilginç fikirleri var. Onlara bakınca hala büyüklere benzemediğini anlıyorum. Büyümek demek istemiyorum çünkü bizim büyümek dediğimiz bir çeşit korkmayı öğrenmek. Oysa çocuklar korkusuzluklarıyla biz büyüklerden daha olgun bence.
Mesela yeni yılda Noel BABA;) Lili'ye akvaryum ve balık getirdi ve Lili pek bir sevindi. "
Hooleeey Annee, hayvanları çook severim ben, aslında kaplan ya da köpek istemiştim ama balıkları bile severim!" dedi. Kaplan ve köpeği eşit görmesi de çocukluğun en önemli değerlerinden. Sonuçta bizler sınıflandırmayı da okullarda öğreniyoruz. Matematiği beceremeyenler zayıf öğrenci oluyor mesela hemen. Aslında belki matematiği beceremiyordur ama mükemmel resim yapabiliyordur! Olsun gerçi halk arasında Fen Liselerine gidemeyenler sanat okullarına gider diye yaygın bir fikir var buralarda. Trajik değil mi! İnsanoğlu kendi inandığı tanrısının ona bahşetmiş olduğu yeteneklerden birini hor görüyor. Peki renkler neden var öyleyse! Matematik için mi! Kaplan, köpek ya da insan, bir beden ve bir ruhtan yaratıldılarsa ve her birine hayatta kalabilmek için farklı yetiler verildiyse bu sınıflandırmayı hangi burnu büyük zaat uydurdu? Başarmaktan ve toplum arasında saygı görememekten korkan kişi olmasın sakın.
Korkmamak başarmak için vücudun en önemli değeri, oysa biz okulda çocuklara ilk önce notlarla korkuyu öğretiyoruz. Sonra zaten başarısızlıklar devam ediyor merak etmeyin. Bir kez hissedilen korku virüs gibi vücutta oturup her zayıf anda baş gösterip sizi güçsüzleştiriyor. Siz de git gide toplumun daha aşağılık sınıflarına kayar gibi hissediyorsunuz. Yani sınıflar da devreye giriyor otomatikman.
Ben kızımı okula göndermek istediğimden emin değilim. Eğer göndereceksem hızlıca okullarda çocukların yeteneklerini keşfetmeye yönelik çalışmalar olduğunu görmeliyim. Yoksa o doğal olarak o kadar mükemmel bir varlık ki, okulda saçma sapan değerleri olan, korkak, inek gibi sadece ders çalışıp kendi notlarına göre arkadaşlar seçmeye başlaması bana ağır gelecek biliyorum.
Bu konudaki fikirlerimi çok güzel özetleyen 20'şer dakikalık 2 konuşması var
Sir Ken Robinson'un.
Ted.com'dan izleyebilirsiniz. 51 dilde çevrilen (alt yazıyı subtitles yazan yerden ekleyebilirsiniz) bu konuşmaları izlerken yemek yemeyin, çok komik yerleri var boğulabilirsiniz. Bu
birincisi, bu da
ikincisi. Sırayla izlemek bence espirileri daha iyi anlamanızı sağlar ve pek tabi ki konuyu da.