Bir okul ki bir Kemal'i Mustafa Kemal yapmış...
İçeri girer girmez hissediyorsunuz. Anlıyorsunuz neden Atatürk orada okumak istemiş ve annesine emrivaki yaparak bu okulun sınavını kazanıp okumaya gitmiş.
O zamanlar nasıl göründüğünü hayal edebilmek adına balmumu bir heykeli var Mustafa Kemal'in, iki katlı müzenin ona ayrılan ikinci katında.
Aslında müzenin çalışma saatleri geçmişti gittiğimizde ama görevli bizi kırmadı. Bir daha kırılmayı zaten kaldırabilir miydim bilmiyorum. Selanik'teki evin hali beni bir hayli sarsmıştı. Sınırı sorunsuz geçtik ve müzeye geç de olsa ulaştık. Müzeye girmek için kişi başı €2 ödedik. Görevlinin sabrını zorlamamak için çabucak gezdik müzeyi. Sadece Atatürk değil meşrutiyetin ilanında rol alan çok önemli isimlerin de orada eğitim aldığını gördüm.
Aslında müzenin çalışma saatleri geçmişti gittiğimizde ama görevli bizi kırmadı. Bir daha kırılmayı zaten kaldırabilir miydim bilmiyorum. Selanik'teki evin hali beni bir hayli sarsmıştı. Sınırı sorunsuz geçtik ve müzeye geç de olsa ulaştık. Müzeye girmek için kişi başı €2 ödedik. Görevlinin sabrını zorlamamak için çabucak gezdik müzeyi. Sadece Atatürk değil meşrutiyetin ilanında rol alan çok önemli isimlerin de orada eğitim aldığını gördüm.
Alt katta ise Makedonya'nın bağımsızlığında rol alan kahramanların da burada eğitim aldığını okudum. O kahramanlar arasında neredeyse erkekler kadar çok kadınlar da var. Görünce kendimi sorguladım birden. Türk kadın olmak neden ikinci planda olmayı kabullenmek demek. O kadınlar nasıl vatanları için omuz omuza savaşmışlar! İşte bu elbiseler de sergilenmiş ki, o dönem bile kadının memleket savaşı verirken dantelli elbisesinden vazgeçmeyişini işaret ediyor sanki. Fazla yorum yapmak istemiyorum. Sadece düşünüp kalıyorum derin derin bu elbiselere bakarken. Siz de olsanız bir şeyler düşünürsünüz ama hepimizin aklından geçen hikaye farklı olur sanırım. Benim ilk önce aklıma iş hayatında bile türlü haksızlıklara uğrayabildiğimiz geliyor. Özellikle hanımlara öneriyorum yurt dışını gezmeyi. Bir gezip görün diğer dünya kadınlarını ki dönünce yerinizi bir daha tartın derim. Gidebildiğiniz kadar uzaklara gidin. Konuşup tanışın insanlarla... Bu kendinizi aynalamanın en iyi yolu bence.
Düşüne düşüne çeşit çeşit duygularla ayrıldık Manastır'dan. Ohrid'e geldik nihayet ve işte hotelimizin balkonu. Antik piyanolarla dolu bir hotel seçtim Ohrid'de kalmak için. Resepsiyondaki işleri halledince hepsine bir bir dokundum - çaldım ve aklımdaki düşünceleri uçurup götürdü müzik. Fildişi tuşlara tutunan parmaklarımın altında titreşim halinde hissettiğim müzik yüzüme tekrar gülümsemeyi getirdi. İşte çiçekli teras... Yarınsa Ohrid neden bir cennet parçası imiş okumaya buyurun derim. Ya da belki de hiç bir şey yazmasam ve sadece fotoğraflara baksanız yeter mi...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder