Tekirdağ'da yaşamanın en güzel yanı her yöne neredeyse eşit mesafede bulunmandır bence. Başka güzel yanı da var mıdır bilemem. Örneğin herkes herkesi tanır buralarda, işe girmek istersin, CV'ni takdim etmeden soyadından bilirler seni. Bazıları için avantajdır bu bazıları için değildir. Öte yandan her imkan sana iki - üç saat mesafededir. Alışveriş ya da tarihi yerleri görmek için İstanbul'a gidersin ya da Edirne'ye. Hatta pazarı meşhurdur Edirne'nin hatta bir de tava ciğer yersin ne bileyim Çanakkale şehitlikleri de sana yakındır anmak ve bir dua etmek istersen, belki kordonda bi balık keyfi yapmak istersin sonra o da olur. Yunanistan ve Bulgaristan'ı yurt dışı olarak düşünmüyorum bile burada iken. Çünkü Edirne'ye gitmişken market alışverişi yapmaya gelen Yunanlı ve Bulgar komşuları görürsün. Edirneli dostlarımız bizi Yunanistan'da kahvaltıya davet eder tuhaf di mi? Söylemesi tuhaf ama mesafe yakın olunca öyle pek de tuhaf olmuyor.
Biz de geçen babalar gününde eşimle Tekirdağ'dan çıkmak istedik. Hava çok çok sıcak olduğu için yeni diktiğim, bu aralar pek moda olan kolsuz üstümü giydim. Fırsat bu fırsat bir iki fotoğraf çekip sizinle onu paylaşırdım. Aslında fikrimiz Bulgaristan'ın sınıra yakın şehri Svilengradtaki Mustafa Paşa köprüsü üzerinde çekim yapmaktı. Mustafa Paşa köprüsü Mimar Sinan'ın bir eseridir ve 1529'da tamamlanmıştır. Bulgaristan sınırları içerisinde Mimar Sinan'ın ilk köprü, dört duvar üzerine kubbe oturttuğu ilk cami (Sofya'daki) gibi çok önemli eserleri vardır. Ben de bu köprüde bir çekim yapıp kendime bir hatıra saklamak istemiştim ama planlar biz Bulgaristan'a girdiğimiz anda başlayan yağmurla bozuldu. O an eşimle birbirimize baktık, aynı şeyi düşündük sanırım. "Bu yağmur'da nasıl çekim yaparız ki?" Tabi hemen hiç konuşmadan direksiyon kırıldı ve rotayı Yunanistan'a çevirdik. Eşler arasında bir süre sonra böyle oluyor sanırım. Birbirini o kadar iyi tanıyınca konuşmaya gerek kalmıyor, telepatik anlaşma bi çeşit:)
Rotayı Yunanistan Orestias'a çevirdik. Haritada işaretli olan yer Orestias. Minik bir Avrupa şehri modeli. Elbette çok düzenli yollar ve parklarda insanlara şehrin yoğunluğundan kaçıp nefes alacak alanlar var. Tekirdağ'da yaşayınca, diğer insanların hak ettiği şekilde yaşayabilme hakkını onlara sunan Belediyeler, yerel yönetimler ve ortamlar görmesi insanı biraz düşündürüyor tabi; Peki, diyorsun kendi kendine, ben neden bunları hak etmiyorum ki. İlginç ama sanırım çevremizi nasıl daha güzel yapacağımızı bilmiyoruz. Belki de tek bildiğimiz başkalarının bize hak olarak gördüğünü kabul etmek. İşte bu! Biz itaat eden bir toplumuz, tarihte ekilmiş bu tohumlar bizim bilinç altımıza. Toplumsal olarak kendimiz için neyin iyi olacağını göremiyoruz, birilerinin bize seçenek sunmasını bekliyoruz ve o seçenekler arasından seçince sanıyoruz ki demokratik bir ortamda yaşıyoruz:D İlginç, yurt dışı saymadığım bu yakın ülkelerde bile kendimi daha yakından tanıma fırsatı buluyorum. Hayal etmeyi öğreniyorum diyelim ve kendim için daha iyisini görebiliyorum. Peki bu bana ne kazandırıyor derseniz, korkarım sadece beni biraz daha kendi toplumumdan uzak kılıyor, bu da fırsat sayılmaz. Düşündüklerimi paylaşmak ise farklı algılanıyor çoğu zaman ama ben yine de buradan paylaşmaktan vaz geçmiyorum çünkü benim gibi insanca yaşamayı hak ettiğini düşünenlerin ve özgür hissedenlerin var olduğunu biliyorum çünkü ben de onların yazdığı yazıları okuyup gezilerimi organize ediyorum. Bilgiyi paylaşmak henüz hiç kayıp olmadı ve aslında hiç olmayacak. Bu yüzden yazmaya devam.
İşte yukarıdaki resimde Avrupa şehirlerinde görmeye alışık olduğum kocaman bir meydan ve kenarlarda kafe ve restoranlar dolu. Anneler bebeklerini arabaya koymuş yürüyüş yapıyor, bazı anneler ise miniklerin bisikletini getirmiş, kullanmayı öğretiyor. Çok huzurlu bir yermiş sürpriz yumurtadan çıkan, yağmurun bizi yönlendirdiği Orestias. Sınıra yakın olduğundan Türk arabaları çok sık görüyorsunuz. Mesafe yarım saat kadar. Restoran ve kafelerden oturursanız Türkler hemen sohbete başlıyor. Yurt dışında birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi hatırlıyoruz belki de:)
Karnımız acıkınca da Orestias'da çok ünlü bir restorana yönlendirildik. Yunanlılar İngilizceyi İtalyanlardan daha rahat kullanıyor. Genelde her sorduğumuz cevap veriyor İngilizce. Önce arabayı park ederken bir mağaza çalışanı istediğimiz yere park edebileceğimizi söyledi biz sorunca. Hazır yardımsever birini bulunca nerede güzel balık yeriz diye sordum. Hemen MOURMOURIA restoranı tarif etti. Meydanı gezerken yol tarifini karıştırınca, meydan sonundaki polis merkezinden bizi seyreden genç ve güzel polis hanıma sordum. Gülümseyerek geldi ve karıştırmadığımı söyledi. Hemen polis binasının yanından 200m daha yürürsek karşımıza çıkacağımızı söyledi. Yabancı olduğumuzu anlamış ve yardıma ihtiyacımız olduğunu hissetmiş. Hissederek çalışan insanlar görmek ne güzel dedim içimden. Keşke öyleleriyle karşılaşsaydım iş hayatımda. Kısmet değilmiş.
Restorana geldiğimizde Türkçe bilen garson Mehmet (Sarı Memet dedik eşimle, sarı saçı yeşil gözlerinden dolayı) bize Türkçe menüyü getirdi. Türk Lirası ve Euro olarak ödeme alabiliyorlarmış ancak kredi kartı geçerli değilmiş. Yola Bulgaristan'a çıkıyoruz diye çıkınca yanımızda Bulgar Levası vardı sadece ve eşim en yakındaki ATM'den para çekmeye gitti. Geldiğinde 100 Euro çekmek için kesilen komisyonun Türkiye'de herhangi bir bankadan 100TL çekmek için bile kesilenden daha az komisyon kesildiğini görünce eşimle yine bir an bakıştık. Yine aynı şeyi düşündük. Nasıl Yani? Neyin kafasını yaşıyoruz Türkiye'de anlamadık ki...
Restoran sahibi de Türkmüş zaten ve restorana Türkler MIRMIR restoran diyor. Burada konumunu görebilirsiniz: http://www.tripadvisor.com.tr/Restaurant_Review-g814415-d6481366-Reviews-Mourmouria-Orestiada_Evros_Region_East_Macedonia_and_Thrace.html
Seçtiğimiz yemekler en sevdiğimiz fetalı patlıcan dolma, ahtapot ızgara ve pilav üstü çeşitli balık kızartma (iki kişilik tabak) oldu bu tabağın yeşil salatası dahildi sanırım. İçecek olarak diş tellerimden dolayı içmemin yasak olduğu kolayı seçtim. Ortodontistimden saklı kola içmek çok heyecanlı yoksa karşıyım ama...(!) Sonuç olarak bu menüye 65 Euro ödedik. Sonrasında restoran bize meyve, dondurma ve tatlı tabağı ikram etti. Bunu geçen seneki Thassos ve Chalkidiki gezimizden hatırladık.
Siz de kısa bi tatile ihtiyaç duyarsanız, şöyle bir günlük kafamızı dağıtalım derseniz, hatta belki de motorsikletle heyecan yaşamak için bile gitmiş olsanız Mırmır Restoran'da karnınızı bir güzel doyurabilirsiniz. Gönül rahatlığı ile tavsiye ederim.
Sonra mı? Sonra yine yağmur yağdı, şaka gibi:)
3 yorum :
Teşekkürler paylaşım için..
güzel bir gezi olmuş..
vize gerkmiyor değil mi. yeşil pasaportla gezilebiliyor sanırım..öyle mi?
Okurken çok keyif aldım ve doğrusu her satırında da "Ne kadar haklı" dedim. Çok güzel ifade etmişsin bizler burada neyin kafasını yaşıyoruz bilmemiyorum!!. Ancak sizin ailecek geziniz harika olmuş, güzel enerjilerle, güzel enerjili insanları kendine çekiyorsun bunu açıkça görmek mümkün;) ya da Yunanlılar çok yardımsever olmuş bence her ikisi de olabilir bilemiyeceğim, gidip kendi adıma da deneyimlemek dileğimle:) Her yaşanılan yerin kendine göre güzellikleri var evet ama kafalar da biraz değişmeli gerçekten! Bu kandilde bunu gönülden diliyorum. Aslında uzun zamandır tek dileğim toplumca artık algılarımız, bilincimiz, niyet ve düşüncelerimiz üzerine biraz daha araştırmalı ve tüm duygu ve düşüncelerimizi saflaştırmalı ve daha esnek bakmayı öğrenmeliyiz. Ne yazık ki bizim esneklikten tek anladığımız;--- kendini salmak, boşvermek, hiçbirşeyi umursamamak, saygıyı sadece kendimize hak görmek, karşımızdakilerin haklarını düşünmemek, olabildiğince kaba ve umursamaz görünmek (?!) olarak algılıyoruz. Tüm kalbimle bunların değişmesini diliyorum.
Şahin Shirin Erdem: Evet, yeşil pasaportla mümkün diye biliyorum. Gitmeyi düşünüyorsanız sorabilirim tanıdıklara. Ben EU vatandaşıyım, eşimse vize ile çıkıyor. Bu yüzden net olarak bilmiyorum ama dediğim gibi acilse öğrenebilirim.
Gooogoook: İlk defa söylemek istediklerime bu kadar yaklaşma cesareti buldum. Aslında söylenecek çok şey var ama bir anda gerçeklerle yüzleşmek zor olabilir:( Üzülüyorum ama kendi adıma en fazla bunları paylaşabilirim. Yorumun için çok teşekkür ederim. Desteğini her zaman hissediyorum. Hissettirdiğin için çok çok teşekkürler candan yakın arkadaşım. Kendine iyi bak, sevgilerimle...
Yorum Gönder